AZ TR RU EN
»Giriş Sayfam Yap »Favorilere Ekle »Sitene Ekle »Arşiv
ANASAYFA FOTO GALERİ VİDEO HABER İLETİŞİM
     
SON DAKİKA : Türk Devletleri Teşkilatı Üyeleri Anayasa Yargısı Konferansı kuruldu     Azerbaycan’ın siber güvenlik adımına yerli teknoloji üreticisinden destek     Güneş sistemini tartışan öğrenciler Azerbaycan yolcusu     Washington’da buluşan Türklerden şehit diplomatlara anma, Ermeni iddialarına tepki     Azerbaycan, Türkiye’nin ’Koruyucu Aile Sistemi’ tecrübesinden istifade edecek     Şuşa’daki Zafer Kurultayı’nda ’güç birliğine’ vurgu yapıldı     Azerbaycan, Ukrayna’ya insani yardım gönderdi     Azerbaycan’dan Pençe-Kilit Operasyonu’nda şehit olan asker için taziye mesajı     Rusya Devlet Başkanı Putin, Ermenistan Başbakanı Paşinyan ile görüştü     Aliyev: Ermenistan, Nahçıvan’a yapılacak yolların koordinatlarını vermedi     Dünya turuna çıkan Türk "mim" sanatçısı Kılıç, ilk durağı Bakü’de     Azerbaycan’a girişlerde Kovid-19 PCR testi sunma zorunluluğu kaldırıldı     BMC, Azerbaycan’a 170 otobüs daha ihraç etti     Bakan Çavuşoğlu, Azerbaycanlı ve Türkmenistanlı mevkidaşlarıyla telefonda görüştü     Aliyev, Ermenistan’ın ilişkilerin normalleşmesi için sundukları teklifi kabul ettiğini bildirdi     TÜRKSOY Genel Sekreterlik görevini Sultan Raev devraldı     AB: Ermenistan ve Azerbaycan’la barış için somut süreç başlatmaya karar verdik     Cumhurbaşkanı Erdoğan, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev ile telefonda görüştü     Azerbaycan: Brüksel’de Ermenistan’la barış için önemli adım atıldı     Azerbaycan Kültür Bakanı Kerimov, Şuşa’nın ’Türk Dünyası Kültür Başkenti’ ilan edilmesini değerlendirdi    
Güncel Haberler Politika Ekonomi Kültürel Spor Karabağ Diaspora Türk Dünyası Dünya
» Türkiye sözde soykırımla mücadelede zayıf kaldı!
14/01/2015 Yazdır

Elekdağ, “Ermeni meselesi, günümüzde, tarihsel, hukuksal, siyasal ve kamuoyu boyutları olan devasa bir uluslararası ilişkiler sorunu niteliği kazanmıştır. Bu itibarla bu dört çalışma alanıyla birlikte eğitim ve yayın faaliyetlerini de dikkate alan uzun vadeli bir stratejik planla, bunu uygulayacak iç ve dış kurumsal yapının ortaya çıkarılmasına ihtiyaç vardır” dedi.

Sözde Ermeni soykırımı iddiası, bugün hâlâ Batı tarafından kabul görüyor. Son yıllarda Türkiye ve Türk karşıtı hareketler de arttı. Ancak sözde soykırımın üzerinden 100 yıl geçmesine rağmen Türkiye halen soykırımla etkin bir mücadele stratejisi oluşturmuş değil.

Ermeni iddialarına karşı Washington’da 10 yıl süren büyükelçilik görevi sırasında gayet başarılı bir mücadele vermiş ve bu konuda çok sayıda yayın ve makale üretmiş olan bilge diplomat, emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ ile yaptığımız röportajın ikinci gününde Türkiye’nin nasıl bir strateji izlemesi gerektiğini okuyacaksınız.
(U.D.): Ermeni tarafı gerçekten Türkiye’den toprak kopartabileceğini düşünüyor mu?
(Ş.E.): Ermenistan Bağımsızlık Bildirisi’nde Doğu Anadolu, Batı Ermenistan diye tanımlanıyor ve bu hususa Ermenistan Anayasası’nın dibacesinde atıfta bulunuluyor. Sembolik nitelik taşısa dahi, Hay-Dat (büyük Ermenistan’ı kurma) ideolojisinin özü olduğu için Ermeniler bu ifadeyi, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde yumuşama olsa bile değiştirmezler. Türkiye’den tazminat talebini hiçbir zaman gündemden düşürmeyeceklerdir.

BATI, KOZ OLARAK KULLANIYOR
(U.D.): Şimdi, Ermeni sorununun 99 yıldır neden sürdüğü konusuna dönebiliriz…
(Ş.E.): Evet, bu sorunun bir asırdır gündemde kalmasının ikinci nedeni, Ermeni iddialarının Batılı ülkeler tarafından tamamen siyasal bir yaklaşımla ele alınmasından kaynaklanıyor. Örneğin, soykırım iddiası, Fransız siyasetçilerin, Türkiye’nin AB’ye katılımını engellemek için kullandıkları etkili bir koz olduğu gibi, iç politikada da vazgeçemedikleri bir oy kaynağıdır. Zira Ermeni soylu Fransız vatandaşları 400 bin civarında oya sahiptir ve iddialarını benimseyen partiyi veya cumhurbaşkanı adayını bir blok olarak desteklemeye hazırdır. Ermeni sorunu, ABD iç politikasında da vazgeçilmez bir unsur niteliğini kazanmış olduğu gibi, dış politikada da Washington’un Türkiye’ye siyasi tercihlerini dayatmak için yararlandığı bir kozdur.
(U.D.): Yahudi lobisi, İsrail ile ilişkilerimizin iyi olduğu dönemde, Ermeni taraftarı vekillerin ABD Kongresi’nden Türkiye’yi soykırımla suçlayan karar tasarıları geçirmesini engellemiyor muydu?
(Ş.E.): Doğru… Çoğu zaman bize yardımcı oldular. Ama ABD’deki İsrail lobisinin de, Türkiye’ye kendi politikalarını dayatmak için Ermeni meselesini kullandığı zamanlar oldu. Örneğin, bu lobi, Türk Hükümeti’nin Hamas lideri Meşal’i Ankara’ya davet etmesine tepki göstermiş ve Ankara bu tutumunu değiştirmediği takdirde Kongre’ye sunulan Ermeni karar tasarılarına olumlu oy vereceğini açıklamıştı. Kurt Waldheim olayı da bu bağlamda zikredebileceğim çarpıcı bir örnektir.
Türkiye, Ermeni meselesi konusunda sürekli mevzi kaybediyor. 
Etkili bir mücadele içine girilmezse davamızı kaybetmek kaçınılmaz olacak…

DİNSEL BİR YAKLAŞIM VAR

Soykırım iddiasının bugün hâlâ Batı dünyası kamuoyları ve akademik çevreleri tarafından büyük ölçüde kabul görmesinin üçüncü nedeni de, Batılı ülkelerin kamuoyları ile siyasetçilerinin bu sorunu daima bir Müslüman-Hristiyan çatışması olarak tanımlamaları ve esiri oldukları kör dini taassubun etkisiyle Türkiye’ye karşı önyargılı hareket etmelerinden ileri gelmektedir. Ayrıca Batı’da, geçmişin mirası haçlı zihniyetinden kaynaklanan Türkiye ve Türk karşıtı bir düşüncenin mevcut olduğu da bir gerçektir. Bu düşmanlık son yıllarda o denli keskinleşmiştir ki, Batılı yazarlar dahi Almanya’da bugün Türklere karşı olan nefretin Nazi Almanyası’nda Yahudilere duyulan nefretle eşdeğer olduğunu belirtmektedirler.

SUÇLULUK PSİKOLOJİSİ İÇİNDELER
Bu bağlamda altı çizilmesi gereken bir husus da, Yahudilerin kendilerine yapılan soykırımdan dolayı sadece Nazi Almanyası’nı değil, Hristiyan Kilisesi’ni de sorumlu tutmalarının, Hristiyan dünyasını suçluluk psikolojisi içine itmiş olduğudur. Bu nokta çok önemlidir. Bu suçluluk psikolojisinden kurtulmak içindir ki “Hitler soykırımı Türklerden öğrendi” şeklinde propaganda yapılmaktadır. Şimdi çok önemli, fakat bilinmeyen bir gerçeği vurgulayacağım. Bu da, bu izahatım ışığında, uluslararası koşulların, Türk-Ermeni sorununda bir uzlaşmayı kolaylaştırmak şöyle dursun, tam tersine düşmanlık ve husumet ortamının sürmesini körükleyici, teşvik edici bir niteliğe sahip olduğudur. Hal böyle olunca, Türk-Ermeni ilişkilerini 99 yıl önce takıldığı yerden kurtarmak için inisiyatifin bizzat Türkiye ile Ermenistan’dan gelmesi zorunlu olmaktadır.
(U.D.): Soykırım iddiasının dünya gündeminde 99 yıldır canlı tutulmasının bir nedenini de Türkiye’nin Ermeni tezlerini çürütmek için bir strateji ve bunu uygulayacak yapılanmayı oluşturmamış olmasına bağlamıştınız. Şimdi bu konuyu ele alalım.
(Ş.E.): Bu son derece önemli bir konu… Türkiye’nin Ermeni soykırım iddiasıyla mücadelede etkisiz kalmasının en önemli nedeni, bu alanda uzun vadeli bir devlet stratejisine sahip bulunmamasından ileri geliyor. Ermenilerin iddialarının, belgesiz, kanıtsız, tutarsız ve abartılı olmasına rağmen dünya kamuoyuna mağduriyetlerini inandırmakta sağladıkları büyük başarı, sadece fanatik bir dürtüyle ve planlı şekilde çalışmalarından ileri gelmemiştir.

ERMENİ TARAFI ÇOK ÇALIŞIYOR
Türkiye’nin soykırımla etkin bir mücadele stratejisi oluşturması için Ermenistan’ın iddialarını Türkiye’ye kabul ettirmek için izlediği stratejiyi dikkatle değerlendirmesi gereklidir. 2015 Stratejisi bağlamında Ermeniler yoğun siyasi girişimlerde bulunarak; uluslararası alanda esasen moral ve siyasi üstünlüğe sahip olan davalarını her geçen gün daha da güçlendiriyor. Türkiye ise bir varlık gösteremiyor. Devamlı mevzi kaybına uğruyor.
(U.D.): Zemin kaybı değerlendirmenizi somutlaştırır mısınız? Türkiye de Ermeni propagandasına karşı koymak için mutlaka bir şeyler yapıyordur, değil mi?
(Ş.E.): Kimseyi üzmek ve çalışanların motivasyonunu kırmak istemem. Bir gayretin olmadığı tabii ki söylenemez. Başbakanlık’ta bu işe bakan ve devlet kurumları arasındaki çalışmalarda koordinasyonu sağlayan bir Başbakanlık Başdanışmanı var. Ancak, ülkemizde bu alanda gerçekleştirilen faaliyetleri Ermeni tarafının etkinlikleri ile mukayese ettiğimiz zaman çok acı bir gerçekle karşılaşıyoruz. Bu da Türkiye’nin bu mücadelede son derece yerel ve zayıf kaldığıdır. Örneğin, bu konuda sorumluluk taşıyan Türk makamlarının, Türkiye’de, bir Avrupa başkentinde veya Washington’da son on yılda bir kere dahi tezimizin savunulduğu uluslararası bir konferans, bir sempozyum düzenleyemediklerini söylersem, boş eleştirilerde bulunmadığım anlaşılır.

TÜRK KÜRSÜLERİ ETKİN DEĞİL
Türkiye Cumhuriyeti, milyonlarca dolara varan bağışlarla ABD’de, Georgetown, Portland, Harward ve Indiana üniversitelerinde vakıf Türkiye kürsüleri kurdurmuştur. Keza, rahmetli Ahmet Ertegün’ün yaptığı bağışla da Princeton Üniversitesi’nde bir Türk kürsüsü kurulmuştur. Washington’da da bir Türk Etütleri Enstitüsü vardır. Bunların, Ermeni iddialarıyla mücadelede tek bir etkinlik gösterdiklerini işittiniz mi? Bu kürsü ve kuruluşların çalışanları ve başlarında bulunan kişiler, Ermenilerin baskılarına maruz kalırız diye korkudan felç olup sinmişlerdir. Anlamlı bir stratejinin mevcut bulunmaması nedeniyle, Türkiye’nin bir yayın politikası olmamıştır. Bu nedenle, Türkiye’de yapılan çalışmaların çoğunluğu yerel kalmış, uluslararası alana intikal etmemiştir. Türk Tarih Kurumu’nca yayımlanan birkaç eser İngilizce’ye çevrilmiş ama Türkiye’de basılmıştır. Kazım Karabekir Paşa’nın kritik önemdeki hatıratı henüz İngilizce’ye çevrilerek yayımlanmamıştır. Strateji ve bunu uygulayacak yapının yokluğunun olumsuz bir diğer sonucu da, eğitim alanında olmuştur. Nitekim, Türkiye’nin, Türk tezlerini tarihi, siyasi ve hukuki açılardan savunan kitaplar yazacak akademisyenleri ve doktora öğrencilerini yetiştirecek eğitim politikası yoktur.

CİDDİ BİR PR POLİTİKASI YOK…
Türkiye’nin Ermeni iddialarıyla mücadelede bir PR politikası da olmamıştır. Oysa yaşanan mücadele önemli ölçüde bir PR savaşıdır. Düşünün bir kere, Ermeni tarafı her yıl Amerika’da ve Avrupa’da en azından 7-8 uluslararası konferans ve sempozyum düzenlerken Türkiye on yıldan fazla bir süredir bir uluslararası sempozyum dahi organize etmekten aciz kalmıştır. “2015 Ermeni Planı” çerçevesinde ise son dört yılda Amerika’da her yıl önde gelen üniversitelerde de Ermeni soykırımı üzerine üç-dört akademik sempozyum düzenlenmiştir. Ermeniler New York, Londra, Paris ve Beyrut gibi kentlerde de her fırsatta basını ve köşe yazarlarını bilgilendirmek amacıyla  konferanslar tertiplemektedirler.
(U.D.): Deneyimleriniz ışığında eksikliklerimizi, gerçekçi yaklaşımla ortaya koydunuz. Şimdi, strateji ve yapılanma konusundaki görüşlerinizi alayım.
(Ş.E.): Ermeni meselesi, günümüzde, tarihsel, hukuksal, siyasal ve kamuoyu oluşturulması (public relations) boyutları olan devasa bir uluslararası ilişkiler sorunu niteliği kazanmıştır. Bu itibarla bu dört çalışma alanıyla birlikte eğitim (tarihçi ve hukukçu yetiştirilmesi ile yayın yapılması) ve yayın faaliyetlerini de dikkate alan uzun vadeli bir stratejik planla, bunu uygulayacak iç ve dış kurumsal yapının ortaya çıkarılmasına ihtiyaç vardır. Bu 6 boyutlu stratejinin oluşturulması ve bu stratejinin uygulanması için Türkiye’nin gerekli insan kaynaklarına sahip olduğu söylenebilir. İç ve dış yapılanma için kayda değer bir kaynak tahsisi gerekecekse de, bunun Türkiye açısından yatırım/hasıla oranı gayet yüksek olacaktır. Bu konudaki son sözüm, Türkiye’nin Ermeni propagandasına karşı koymada etkili olamadığı ve sürekli zemin kaybettiğidir. Bu gidiş durdurulamadığı takdirde, Türkiye’nin davasını kaybetmesi kaçınılmaz olacaktır.

Kurt Waldheim olayı, sorunun

siyasi boyutuna çarpıcı örnek

1988 yılında dünyadaki Yahudi kuruluşları İsrail’in telkin ve yönlendirmesiyle, Nazi soykırımıyla özdeşleştirdikleri Avusturya Cumhurbaşkanı Kurt Waldheim’ın yabancı ülkeleri ziyaret etmesini önlemek amacıyla yoğun bir kampanya başlatmışlardı. Bu amaçla Türkiye’yi örnek ülke olarak seçmişler ve kampanyayı belki de en şiddetli ve etkili şekilde ülkemize yöneltmişlerdi. Hedefleri, Waldheim’ın Türkiye’ye programlanmış olan ziyaretini iptal ettirmekti. Washington da, İsrail’in bu kampanyasını destekliyordu. Baskılar artınca, Türkiye, resmi ziyareti iptal etmedi fakat gayri-resmi ziyaret düzeyine düşürdü. İstanbul’da Cumhurbaşkanı Kenan Evren ve Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz Waldheim’la birer görüşme yaptılar, Başbakan Turgut Özal ise görüşmesini iptal etti. Ancak,Ankara’nın ziyarete çok sıradan bir nitelik kazandırması dahi, İsrail’i ve lobisini tatmin etmedi. Görüleceği üzere Ermeni sorunu tam anlamıyla siyasi bir mesele niteliğini kazanmıştır. Bu nedenle 1915 olaylarının önyargısız ve yapıcı bir yaklaşımla sırf tarihi gerçeklere odaklanılarak ele alınması mümkün olmamakta ve sorunun gerçek yüzü bir asırdır ortaya çıkarılamamaktadır. /sozcu/

 

 
Hava Durumu
Kurlar
 USD :  1.7
 EUR :  1.8205
 GBP :  2.1193
 TRY :  0.0522
 EUR/USD :  1.0709
YAZARLAR
İbrahim NƏBİOĞLU
100-cü GÜN
Dr. Nazim CEFERSOY
Azərbaycan-Türkiyə münasibətlərinə sabotaj cəhdləri var
Dr. Hatem CABBARLI
Nikol Paşinyanın siyasi-psixoloji portreti və Dağlıq Qarabağ münaqişəsi - TƏHLİL
Dr. Asif KURBAN
Bağımsızlığa Giden Yolda: 20 Ocak
Necdet SİVASLI
Azerbaycan Türkleri’nde "Ahır Çerşenbe" geleneği...
Araz ASLANLI
Şuşa Beyannamesi bölgesel barış ve iş birliğinin teminatı
Arif KESKİN
Sitem Ve Aklın Yolu
Dr. Afgan VELİYEV
Azərbaycan Cümhuriyyəti Parlamentinin ilk qadın əməkdaşı
Selçuk DÜZGÜN
AzerbayCAN’ımızdan Ne İstiyorlar?
Dr.Alesker ALESKERLİ
“Avrupa Parlamentosunun Kararı Ermenistan’ın Keyfini Kaçırdı”
Dr. Sinan OĞAN
Karabağ’da Olası Bir Savaşa Ne Kadar Hazırlıklıyız?
Dr. Cavid VELİYEV
Karabağ Zaferi’nin birinci yılında güney Kafkasya
Dr. Rövşen ŞAHBAZOV
29 Ekim Sabahı Uyanırken…
ÇOK OKUNANLAR bu hafta | bu ay
İstatistik
 
Haberleri referans göstererek yayımlayabilirsiniz.  NewsAze.com Azerbaycanla ilgili dünya genelinde çıkmış haberleri 4 dilden okuyucularıyla paylaşmaktadır.

Partnerler
www.tureml.com      www.haberaze.com     www.turkiyedeneval.com     www.evaxtar.az    www.turaltrade.com

Asersoft