Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olarak Ermenistan işgalinden kurtarılmış Şuşa’yı ziyaret etmesi, Azerbaycan’ın bağımsızlığına, sınır ve toprak bütünlüğüne verilen güçlü ve kararlı desteği yansıtırken, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile “Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Müttefiklik İlişkileri Hakkında Şuşa Beyannamesi”nin imzalanması iki kardeş ülke ilişkilerini yeni bir boyuta taşıdı.
Beyanname askeri, savunma sanayi teknolojileri, enerji, taşımacılık, ekonomik ve insani ilişkilere kadar pek çok alanda iki kardeş devlet arasındaki ilişkilerin geleceğine yönelik yol haritası sunuyor.
Devletlerarası ilişkilerde müttefiklik ilişkileri hakkında beyannamelerin imzalanması önemli. Fakat söz konusu beyannamenin iki kardeş devlet arasında imzalanmış olması metni iki ülkenin kamuoyu açısından daha da mühim kılıyor. Bu anlamda müttefiklik sadece devletler arasında değil, halklar arasında da tesis edilebilir. Nitekim iki devletin halklarının da büyük bir çoğunlukla bu müttefiklik ilişkisini kabul ettiği ve saygı duyduğu, hatta bunu talep ettiği ve onayladığı, bu sayede ittifak ilişkisinin kalıcı olduğu görülüyor.
Beyannamenin Kars Anlaşması’nın 100. yıldönümünde imzalanması ve Kars Anlaşması’na atıf yapılması da oldukça önemli. Şuşa Beyannamesi 1921 yılında imzalanan ve Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinin temel anlaşmalarından biri olan Kars Anlaşması ile kıyaslanıyor.
Şuşa'nın sembolik önemi
Beyannameyi önemli kılan başka bir husus ise, Azerbaycan’ın yanı sıra Türkiye-Azerbaycan ilişkileri ve Türk dünyası için de önemli olan Şuşa kentinde imzalanmış olması. Şuşa stratejik açıdan kritik önem taşıyor ve burayı kontrol eden Karabağ’ı kontrol etme gücünü elde ediyor. Beyannamenin dibacesinde iki lider arasındaki görüşmenin “Azerbaycan’ın ve bir bütün olarak Türk dünyasının eski kültür beşiği Şuşa kentinde yapılmasının tarihi önemi”ne vurgu yapılması ve Türkiye’nin Şuşa’da konsolosluk açma kararını duyurması, bu bölgenin Ankara nezdinde taşıdığı önemi de açıkça ortaya koyuyor.
Cumhurbaşkanı İlham Aliyev bu beyannamenin önemini anlamak için ismindeki “müttefiklik” ifadesine dikkat çekti. Uluslararası ilişkilerde müttefiklik savaş durumunda iki veya daha çok devlet arasında imzalanan resmi savunma anlaşmasıdır. Doğası itibarıyla bu tür anlaşmalar savunma özelliklidir ve taraflardan birinin üçüncü bir devlet veya koalisyonun saldırısına uğraması halinde imzacı devletlere güçlerini birleştirme sorumluluğu yükler. Şuşa Beyannamesi’nde bu konu şöyle ifade ediliyor:
“Taraflardan herhangi birinin kanaatine göre onun bağımsızlığına, egemenliğine, toprak bütünlüğüne, uluslararası düzeyde tanınmış sınırlarının dokunulmazlığına veya güvenliğine karşı üçüncü bir devlet veya devletler tarafından tehdit ve saldırı gerçekleştirildiğinde taraflar ortak istişareler yapacak ve bu tehdit veya saldırının önlenmesi amacıyla BM Şartı’nın amaç ve ilkelerine uygun girişimlerde bulunacak, birbirine BM Şartı’na uygun şekilde gerekli yardımı yapacaklardır. Bu yardımın kapsam ve biçimi ivedi yapılan görüşmeler yoluyla belirlenerek ortak tedbirler alınması için savunma ihtiyaçlarının karşılanmasına karar verilecek ve Silahlı Kuvvetlerin güç ve yönetim birimlerinin koordineli faaliyeti sağlanacaktır.”
Cumhurbaşkanı Aliyev bu beyannamenin önemine, 44 günlük Vatan Savaşı’nda “Türkiye’nin desteği olmasaydı müdahale etmek isteyen çok olurdu” ifadeleriyle dikkat çekti. Dolayısıyla Şuşa Beyannamesi her iki devlete askeri olarak birbirlerini destekleme yükümlülüğü veriyor.
Öte yandan bu müttefikliğin savunma amaçlı olduğu ve kimseyi hedef almadığı bizzat Şuşa Beyannamesi’nin maddelerinde belirtiliyor. Taraflar iki devlet arasında geliştirilen ve onların çıkarlarına uygun askeri-siyasi işbirliğinin üçüncü devletlere karşı olmadığını belirtiyorlar.
Ulusal çıkarlarını ilgilendiren bölgesel ve küresel konuları görüşmek üzere taraflar, güvenlik konseyleri düzeyinde ortak toplantılar yapılmasını kararlaştırdılar; ki bu adım ilişkilerin bir üst düzeye çıkarılması anlamına geliyor. Şöyle ki; özellikle bölgesel ve küresel düzeyde çıkarları ilgilendiren konular 2007’den itibaren Yüksek Düzeyli Askeri Konsey’de konuşulmaktaydı ve bu konseylere savunma bakan yardımcıları başkanlık ediyordu. Şimdi ise bu, devlet başkanlarının yönettiği güvenlik konseyi ortak toplantıları düzeyine yükseltildi.
İşbirliği her alanda artıyor
İkili ilişkiler açısından en dikkat çeken konulardan biri savunma sanayii teknolojileri alanda işbirliğinin artmasıdır. Bu konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Azerbaycan’la teknoloji paylaşımı ve ürünlerin Azerbaycan’da ortak üretilmesi için fabrika kurulacak” dedi. Yani Azerbaycan bu projenin gerçekleşmesi ile askeri teknoloji ithal eden bir devletten üretim merkezine dönüşecek.
Cumhurbaşkanı Aliyev’in ise daha önce yapmış olduğu “Azerbaycan küçük bir Türk ordusu modelini yaratacaktır” açıklaması beyannamede atılan imzayla resmileşmiş oldu. Taraflar iki kardeş ülke silahlı kuvvetlerinin çağın gereklerine uygun olarak yeniden yapılandırılması ve modernizasyonuna yönelik ortak çaba göstermeye devam etme kararı aldı. Bunun da ötesinde askeri alanda işbirliğine yeni bir boyut katarak diğer dost ülkelerle ortak tatbikatlar yapılmasını da kararlaştırmış oldular.
İki ülkenin bölgedeki işbirliği açısından gündemde tuttuğu önemli konulardan biri de taşımacılık koridoru. İkili işbirliği sonucu yapımı tamamlanan Bakü-Tiflis-Kars’ın tamamlanması bölgede yeni işbirliği imkanları ortaya çıkardı. Orta Asya-Azerbaycan-Türkiye arasında gerçekleştirilmekte olan ve Türk Konseyi tarafından desteklenen Orta Koridor da Şuşa Beyannamesi’nde yer aldı. Bunun dışında İkinci Karabağ Savaşı’nın ardından iki kardeş ülke arasında yeni bir koridor imkânı ortaya çıktı. Azerbaycan ve Türkiye’yi birleştirecek Zengezur Koridoru’nun önemine vurgu yapılarak aslında bu politikaların uzun dönemli olduğu gösterildi.
Ekonomik alanda 1 Mart itibarıyla tercihli ticaret anlaşmasını yürürlüğe koyan taraflar bu beyanname ile serbest ticaret anlaşması yönünde de bir adım atmış oldular. Beyannamede bu hususta, Türkiye ve Azerbaycan ürünlerinin serbest dolaşımının sağlanması için gerekli mekanizmaların oluşturulması yönünde adımlar atılması kararlaştırıldı. 1 Nisan tarihi itibarıyla taraflar arasında vatandaşların kimlikle seyahati de başlamıştı. Bu beyanname ile vatandaşların karşılıklı olarak ülkelerinde ikamet mekanizmalarının kolaylaştırılması da kararlaştırıldı.
Yeni jeopolitik gerçeklik
Türk Konseyi’nin kurucu ülkeleri ve lokomotifleri olan Azerbaycan ve Türkiye müttefiklik beyannamesinde Türk dünyası ile işbirliğine önem verdiklerini özellikle vurgulamak gereği duymuştur. Bölgedeki diğer örgütlere ve uluslararası platformlara değil, Türk Konseyi’ne vurgu yapılması, Konsey’in iki devletin bölgesel politikaları açısından taşıdığı önemi gösteriyor.
Azerbaycan ve Türkiye, İkinci Karabağ Savaşı’ndan sonra yeni bir jeopolitik gerçeklik oluşturmayı başarmıştı. Bu jeopolitik gerçekliği yeni işbirliği önerileri ile de destekleyerek geleceğe taşımak istemekteler. Her iki devletin bölgede gerçekleştirdiği enerji ve taşımacılık projeleri jeopolitik dengenin onların lehine değişmesine neden olduğu için bu alanda deneyime sahipler. Silahlanmadan ve bölgesel çatışmadan kaçınan her iki devlet, işbirliği ve proje odaklı çalışmaların bölgesel güç projeksiyonlarda öne çıktığını düşünüyor.
Bölgesel işbirliği aynı zamanda bölgesel istikrar, ekonomik kalkınma ve refaha hizmet eder; bir nevi kazan-kazan durumu yaratır. Bu nedenle müttefiklik beyannamesinde bölgesel işbirliği önerileri de yapıldı. Taraflar Azerbaycan’ın işgalden kurtarılan topraklarında Türkiye-Rusya Ortak Merkezi’nin faaliyetlerine Türkiye’nin katkılarının bölgedeki barış, istikrar ve refahın sağlanmasında önemli rol oynadığına vurgu yaparak bu konuda Rusya ile işbirliğinin önemini hatırlatmış oldular.
Müttefik devletler için bölgesel işbirliğinin önemini hem liderlerin açıklamalarında, hem de beyannamenin içeriğinde görmek mümkün. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu anlamda Türkiye ve Azerbaycan’ın ortak önerisi olan bölgesel altılı işbirliği platformunu tekrar gündeme getirdi ve hatta Ermenistan’ın olumlu davranması halinde diplomatik ilişkilerin kurulması ve sınırların açılması konusunda geleceğe ilişkin olumlu mesajlar verdi. Beyannamede yer alan “Taraflar, Kafkasya bölgesinde istikrar ve güvenliğin pekiştirilmesi, ekonomi ve ulaştırma alanındaki tüm bağların yeniden sağlanması, ayrıca bölge devletleri arasındaki ilişkilerin normale dönüştürülmesi ve uzun vadeli barışın sağlanması yönündeki çabalarını sürdüreceklerdir” ifadeleri de tarafların bölgesel işbirliğine açık olduğunu vurgulamış oldu.
Aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “ilişkilerimizin geleceği açısından bir yol haritası” diye nitelediği bu beyanname, iki devletin özellikle imkân ve kabiliyetlerini her alanda birleştirerek İkinci Karabağ Savaş’ı sonrasında da etkinliklerini devam ettirme çabalarının devamı mahiyetinde. Şuşa Beyannamesi’ne kadar taraflar arasında imzalanan beyannameleri incelediğimiz zaman ortaya koyulan hedeflerin gerçekleştiği söylenebilir. Bu anlamda Şuşa Beyannamesi’ndeki hedeflerin de zamanla gerçekleşeceği öngörülebilir. Müttefik devletler bölgesel işbirliğine açık olduklarını fakat aynı zamanda tehditleri de cevapsız bırakmayacaklarını açıkça ortaya koymuş oldular. Bu anlamda bölgesel etkinliğin artırılması için de ortak hareket edeceklerini beyan ettiler.