Saddam 1984’te Fuzuli’nin türbesini yıkmış: Kemikleri Azerbaycan Türkleri kurtarmıştı

24 Ekim 2016 Pazartesi 12:00

Saddam Hüseyin’in buldozerleri, 1984’te, Fuzulî’nin Kerbela’daki türbesini yol yapma bahanesiyle yerle bir ettiler. Şairin kemikleri tam on yıl oradan oraya taşındı ama Türkiye kılını bile kıpırdatmadı.

Fuzulî, Azerbaycan’ın tepkisiyle 1994’te yeni bir mezara nakledildi.

Türk Edebiyatı’nın en önemli isimlerinden olan Fuzulî Irak’ta yaşamış, hayatını Bağdad, Kerbela ve Necef’te geçirmiş ve 1556’da bu dünyadan ayrılmasının ardından Kerbela’ya, Hazreti Muhammed’in torunu Hüseyin’in hemen yanıbaşına defnedilmişti.

Asıl adı Mehmed olan Fuzulî, Oğuzlar’ın Bayat boyundandı ve Türkçe’nin gelmiş geçmiş en lirik şairi diye bilinirdi.

Dillerden düşmeyen aşk şiirlerinin, “Leyla ile Mecnun” hikâyesinin ve artık vecizeleşen “Selâm verdim, rüşvet değildir deyu almadılar” sözünün sahibi olan Fuzulî’nin Kerbela’daki kemiklerinin başına ölümünden asırlar sonra neler geldi, neler...

Saddam’ın buldozerleri mezarını yıktı, kemikleri bir camiden öbürüne taşınıp durdu, derken ortaya başka devletlerin de karıştıkları bir mezar kavgası çıktı.

İşte, ölümünden 400 küsur sene sonra, Fuzulî’nin başına gelenlerin öyküsü...

Kerbelâ’da, 1984 sonbaharının sıcak bir gecesinde, Hazreti Hüseyin’in türbesinin etrafını Saddam Hüseyin’in buldozerleri sardı ve yarım saat içerisinde türbenin kıble kapısında bulunan asırlar öncesinden kalma kubbeli küçük bina yerle bir edildi.

Taş yığınına dönen bina, Fuzulî’nin boş mezarıydı. Kabir bir gün önce açılmış, şairin kemikleri toparlanıp mukavvadan bir kutuya konmuş, hemen ilerideki ufak bir mescide, Sultaniye Mescidi’ne yerleştirilmişti.

Kemikler, mescidde senelerce kaldı. Derken, buldozerler yol uğruna bu defa camiyi de yerle bir ettiler ve Fuzulî’nin kemiklerine gene yol görüdü, yıkılan caminin her nasılsa ayakta kalan müştemilâtına nakledildiler.

Irak hariciyesi, o günlerde Moskova’dan bir nota aldı. Notada, Sovyetler Birliği’ni teşkil eden devletlerden biri olan Azerbaycan’ın, Azerbaycan Türklerinin millî şairi kabul edilen Fuzulî’nin mezarına reva görülenlerden üzüldüğü söylenmekteydi. Irak, Fuzulî’nin kemiklerini Azerbaycan’a göndermeyi kabul ederse, Sovyetler Birliği memnuniyet duyacaktı...

FUZULÎ KONGRESİ TOPLANDI

“Kör ölür badem gözlü olur” misali, Fuzulî, mezarını buldozerlerin bir müddet önce yerle bir ettikleri Iraklılar’ın gözünde kıymete bindi.

Iraklılar “Bağdadlı Süleyman oğlu Mehmed, Arap şairi olmasa bile Irak’ta yaşamıştır, Irak’ın şairidir ve değil kemikleri, mezar toprağından tek bir kum taneciği bile dışarıya gidemez” dediler.

Birkaç sene daha geçti ve 1994’e gelindi. Azerbaycan artık bağımsız bir devletti ve bu defa Bağdat ile doğrudan doğruya temas kurdular. Kemikleri tekrar istediler ve Irak’a kemiklerin karşılığında “Biz Türkler’i ikna ederiz” diyerek İslamiyet öncesi Arap Edebiyatı’nın en güçlü şairi İmrulkays’ın, Ankara’daki mezarını vaadettiler.

Bağdat yine “Olmaz” dedi ama Azerbaycan’ın baskısı devam edince, 1994’ün 17 Eylül’ünde Bağdat’ta bir “Fuzulî Kongresi” topladılar.

Azerbaycan kongreye Fuzulî uzmanı 128 kişiyle katıldı. Başlarında, meşhur romancıları Elçin Efendiyev vardı. “Mezar işi halledilmeden, Bağdad’dan adımımızı bile atmayız” deyip Irak Kültür Bakanlığı’nı işgal ettiler. Mücadeleleri tam üç gün, üç gece devam etti ve 19 Eylül akşamı Iraklılar Fuzulî’ye şanına uygun bir yerde yeni bir türbe yapma sözünü vermek zorunda kaldı.

Mezarın yerini de Azerbaycan Türkleri seçtiler: Kerbelâ’da, Hazreti Hüseyin’in türbesini çevreleyen caminin kıble girişindeki elyazmaları odasını...

Kemikler bu odaya nakledildi, giriş kapısının sol tarafındaki duvarın altına defnedildi, üzerine de Kerbela mermerinden bir kitabe dikildi.

Irak ve Azerbaycan arasında bu tartışmalar devam ederken, Fuzulî’yi en büyük şairi olarak kabul eden bir başka memleketin, yani Türkiye’nin adı bile işitilmedi. Buldozerler Fuzulî’den kalanları silip süpürürken ne dışişlerimiz kılını kıpırdattı, ne de üniversitelerimiz...

YENİ TÜRBESİNDE YATIYOR

Fuzulî, 1995’ten buyana Kerbela’daki yeni türbesinde yatıyor, türbenin kubbesinde meşhur beyti yankılanıyor: “Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge / Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı”; yani “Bana gönlümdeki ateş dışında kimseler yanmaz oldu; kapımı ise sabah rüzgârından başka açan kalmadı”.../haberturk/

Not: Yazının orijinaindeki Azeri kelimesi Azerbaycan Türkleri kelimesi ile değiştirilmiştir. 

Benzer Haberler