MHP Milletvekili Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, son günlerde gündeme getirilmeye çalışılan Ermeni iddiaları ile ilgili geniş açıklamalarda bulundu.
Halaçoğlu, açıklamalarında “Ermeni meselesinde arşivlerde Türklerin çekineceği hiçbirşey yoktur. Soykırım vardır diyenlerin ya bu konuda bilgileri yoktur,ya da ihanet içindedirler” diyor. Yıllardır Ermeni yalanları içinde yer alan “soykırım” iddialarının çürütülmesi için konunun siyaset dışına çıkarılıp, tarihçilere bırakılması gerektiğini yazdığımız her yazıda vurguladık. Bugün, aynı görüşteyiz.
Halaçoğlu da yaptığı açıklamada “Türkiye Birleşmiş Milletler (BM)’ye tarihçiler komisyonu kurulmasını önermeli ve bunun hayata geçirilmesi içi çalışmalıdır” diyor. Bu konudaki görüşleri de şöyle: “Türk Devletinin kendisini savunması için öncelikle devleti yönetenlerin “Her şeyi biz biliyoruz” demekten vazgeçmesi lazım. Bir danışmanlar kurulu oluşturulmalıdır ama bu da Etyen Mahçupyan gibi isimlerden kurulmamalıdır. Devlete zaten karşı çıkan, soykırım olduğunu savunan Halil Berktay gibi isimlerle, “ahiren” kelimesini “önceden” diye telaffuz edenlerden oluşturmasınlar. Bu işi bilen, doğru düzgün isimlerden kurulmalıdır.
Bu kurula danışılmalıdır. Bir strateji belirlenmelidir. Ama maalesef Türkiye’nin bir strateji belirlemek gibi bir hedefi de yok. 2015 geldi. Biz parlamento heyeti olarak İsveç’e gidecektik, 4 bakan hakkındaki yolsuzluk oylaması nedeniyle gidemedik. Şimdi İtalya’ya gideceğiz. Ama sadece parlamento heyetlerinin bunları yapmasıyla bu iş çözülmez. Bu olay tabi ki artık ilmî boyuttan çıkmış, siyasî boyuta girmiştir. BM’de siyasî olarak çok etkili olacak şekilde bütün ülkelere çağrıda bulunulmalıdır.
“Buyurun, biz tarihimizle yüzleşeceğiz. Ermeniler de Fransızlar da Amerikalılar, İngilizler ve Ruslar da yüzleşsin. Hodri meydan!” desinler. Bakalım bu durumda tarihçiler komisyonuna Fransa, İngiltere, ABD ya da Rusya eleman verecek mi?”
Bizim bütün sıkıntımız, Ermeni iddiaları karşısında savunmasız kalmamızdır. Bunun yanında bu konunun siyasi boyutunda da başarılı olamayışımızdır. Bu iki konu yan yana gelince Ermeni iddiaları karşısında bir şey yapamıyoruz. Hakkımızı savunamıyoruz. İsteklerimizin yerine getirilmesini sağlayamıyoruz. Bakın, arşivler ortada. Çekinebileceğimiz hiçbir şey de yok. Bugün bizi soykırım yapmakla suçlayan Ermeniler, aslında en büyük soykırımı yapmış olanlardır. Anadolu’da da yapmışlardır, Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’ında da yapmışlardır. 1915 ve öncesi arşivlerin ortaya konulmasında asıl sıkıntıya düşecek olanlar Ermenilerdir.
Halaçoğlu’da buna değiniyor ve şunları söylüyor: “Türklerin çekineceği hiçbir şey yoktur. Sason İsyanı 1895’te çıkmıştır. Bunun için Avrupa’dan gelen heyet Sason’da Ermenilerin suçsuz olmadığını belirtmiştir. Aynı şey Adana ve diğer isyanlar için de geçerli. Hatta Ermeniler kendilerini desteklemeyen Ermenilere de zulmetmişler, onları da öldürmüşlerdir. Bunların hepsi tespit edilmiştir. Osmanlı Devleti’nin ya da Türklerin çekineceği hiçbir şey yoktur çünkü mahkemeye çıkarılan ya da tutuklanan Ermenilerle ilgili tutanaklarda kesinlikle o bölgenin keşişinin, rahibinin de imzası vardır.
Evlere yapılan baskınlarda ele geçirilen suç delilleriyle ilgili tutanaklarda da bölgenin din adamlarının imzaları, mühürleri var. Mahkeme safahatı çok ciddi geçmiştir. Mahkeme edilen kişi “Bugün konuşacak halde değilim” diyerek erteleme istediğinde ertelenmiştir. Böyle adil bir yargılama yapılmıştır. Üstüne üstlük Batılılar araya girerek yargılanıp mahkûm olan şahısları serbest bıraktırmıştır. Bunlar herkesin gözünün önünde olmuştur. Ermenilere devlet tarafından yapılmış bir zulüm vs. asla yoktur. Bir takım kesimlerle kendi aralarındaki çatışmalardan kaynaklanan hadiseler olmuştur.
Özellikle Doğu ve Güneydoğu’da Osmanlı askerî kıyafeti giymiş Ermenilerin Kürt köylerine saldırdığının kayıtları arşivlerde vardır. Bu Kürtlere devlet tarafından bir baskı yapılıyormuş izlenimi doğurmak ve Kürtlerle Ermenileri birleştirmek adına yapılmıştır. Fakat bunu yapanlar yakalanıp daha sonra Ermeni oldukları da ortaya çıkınca bu sefer de Kürtlerin onlara saldırdığı görülmüştür.” Prof. Dr. Halaçoğlu, Ermeni tezlerinin, bunu destekleyen dış güçlerin tezlerinin çürüdüğüne de dikkat çekiyor ve “Bundan sonra soykırımdan söz etmek abesle iştigaldir” diyor.
Son sözleri de şöyle: “Osmanlı bütçeleri Mart ayından Mart ayına hazırlanırdı. Turgut Özal’a kadar Türkiye Cumhuriyeti’nde de böyle devam etmiştir. Sonra Ocak ayına alınmıştır. Mart ayında hazırlanan bütçede Ermenilerin sevk ve iskânına ilişkin bir karar yoktur. Bunun için bir harcama kalemi konulmamıştır. Bu çok önemlidir çünkü ortada bir plan olmadığını göstermektedir.
Karar Mayıs ayının 27’sinde alınmıştır. Kararın alınmasından sonra da 16 Haziran’a kadar nakil başlatılmamıştır. Karar alındıktan sonra Dâhiliye Nezareti’ne bağlı İskân-ı Aşair ve Muhacirin Müdüriyeti bütçesine 68 milyon kuruş ek ödenek konmuştur. Sıhhiye Nezareti bütçesine 13,5 milyon kuruş eklenmiş. Kafilelerin uğrayacağı vilayetlere nakit paralar gönderilmiş. Fırınlar açılmış. Bu devletin bunu önceden planlamadığı anlamına gelir. Çünkü o sırada henüz Çanakkale Savaşı başlamamıştı.
Zeytun İsyanı başlamış olmakla beraber Van İsyanı çıkmamıştı. Filistin’de savaşacak olan 20 bin askerin Zeytun’a getirilmek zorunda kalması isyancıların vatana ihaneti demektir. Başka bir devlette olsa tümünü yok ederlerdi. Zeytun Ermenileri bile yok edilmemiştir. Onlar da en sonunda Suriye’ye nakledilmiştir. Orada dahi katliam yoktur. Oysa onlar yüzünden Osmanlı ordusu Sina’da İngilizlere mağlup olmuştur Bu noktadan sonra soykırımdan bahsetmek abesle iştigalden başka bir şey değildir.
“Soykırım vardır” diyenlerin ya bu konuyla ilgili bilgileri yoktur ya da ihanet içindedirler. Başka bir seçenek yoktur. Bir ülkede yaşayan insan kendi insanlarını bu kadar ağır bir şekilde suçlarsa bu ne gaflettir ne dalalettir. Ya da kendilerini bu vatandan gösteren ama gerçek kimliği Ermeni olanlardır.”
necdetbuluz@gmail.com